15 Eylül 2013 Pazar

HOŞ GELDİK, HOŞ KALALIM...


Geldiğiniz yerde iyi karşılanmak gibisi yok. Geçen hafta mesleğimizin yeni kulvarında kurumumuz bizi bir hoşgeldin programı ile karşıladı.Önce kurum kültürü anlatıldı, aralarda mini kokteylerle sorunlarımız konusunda dinlemeler yapıldı, yemekler yendi, bilgisayar konusunda kullanacağımız ağ üzerinden anlatımlar yapıldı. Öğleden sonraları da kişisel gelişimimize yönelik verilen seminerler oldukça faydalı geçti. İlki öfke kontrolu ve stres üzerineydi. Konusunda uzman doktorasını bitirmiş bir klinik psikolog bize yeni pozisyonumuza alışma konusunda tüyolar verirken karşılaşabileceğimiz olumsuz durumlarda kriz yönetimi becerimizi artıracak tavsiyelerde bulundu. 

Programa gitmeden önce "akış"ı okuyunca kurum kültürünü alıp, öfkemizi kontrol etmemiz ve beden dilimizle bunu olumluya çevirmemiz gerektiği hissine kapıldım ve kendimi akışa bıraktım. Önce yaptığımız işin zorluğu, kutsallığı üzerinden yapılan konuşmalara hak vererek herkesin bulunduğu yerde işini en iyi şekilde yaparak vatanperverliğini göstermesi gerektiğine olan inancımı pekiştirdim.  

Psikolog hanımım gösterdiği resimler üzerinden bakış açılarımıza yaptığı vurgu ile hayata uyum konusunda kilit noktanın kendimiz olduğu farkındalığımı tazeledim:) 

Aslında hayatta her şeyi bizim bakış açımız belirlermiş. Ben iyi isem ve bunun bilincindeysem karşımdakinin kötü olduğumu ima eden eleştirel tavırlarından etkilenmemem gerekirmiş. Misal bir büyüğümüzün hiç övgü dolu sözler söyleme ya da teşekkür etme alışkanlığı yoksa bu benim yaptığım işin, aktardığım sunumun kötü olduğunu göstermezmiş. Hatta öyle birinden övgü dolu sözler beklemek su satan bir dükkanın önüne gidip karnının doymasını istemeye benzermiş. Aklımda kalan en belirgin örnek bu oldu nedense:)) 

Böyle bir örneği klinik psikolog olan bir başka tanıdığım da anlatmıştı. O da doktorasını bitirmiş iyi bir hastanede hatırı sayılır maaşlarla çalışmaktaydı. Okuldan kankisi olan biri bayan biri erkek arkadaşı ile otururken erkek olan, biri boşanmış biri hiç evlenmemiş sınıf arkadaşları bayanlara "sizin gibi hayatı ıskalayan kadınlar" la başlayan bir cümle söylemiş ve muhabbet öylece devam etmiş. Bu kişi ayrıldıktan sonra iki bayan aralarında konuşmuşlar neden tepki vermedin diye birbirlerine sormuşlar ve ikisinin de cevabı ben hayatı ıskaladığımı düşünmüyorum, alternatiflerim oldu ancak kah isteyerek kah istemeyerek tercihler yaptım ve sonuçta bulunduğum noktada mutsuz değilim, onun beni böylesi eleştirmesi ile mi üzüleceğim diyerek gülüşmüşler. 

Bu olayda kendini kurban konumunda hisseden bir noktada olsalardı bu sözle kendilerine acıma hissi daha da fazlalaşacaktı muhtemelen ama belki de herkes bu dünyaya ayrı bir misyonla gelmiştir, kimi üç çocuk yetiştirip faydalı olma gayretindeyken kimi yüzlercesinin annesi, öğretmeni olacaktır. Kimi kitaplar yazacak, kimi de onları okuyup anlatarak belki yazandan daha çok insana ulaşacaktır. Demek ki neymiş bakış açısı herşeyi değiştirirmiş:)) 

Üç haftadır hafta içi-hafta sonu demeden kesintisiz çalıştım bugün de çalışmak üzere dosyalarımla beraberim ancak biraz kafa tatili verdim ki, devrelerim yanmasın, bakış açım kararmasın:) Bu süreçte ara sıra çığlık atasım gelse de sukunetimi korudum çok şükür:) Tabi bunda klinik psikologumuzun etkisi büyük özellikle de su dükkanı önünde doymayı beklememek örneği üzerinden bakışımı ayarlayınca işimi elimden geldiğince iyi yapma gayretindeyim, fazlası beni aşan bir konu. Onu da akışına bıraktım, evrene olumlu mesajlar gönderelim:) Her olumlu mesaj yerine ulaşmıyor olabilir:) Akışı kesen virüslere dikkat:)  


Stresle başa çıkmanın çok yolu var bunları google'a sorar öğreniriz anında ama zor olan stresi kontrol altında tutmak, iyice gailesiz olunca da sıkıntı çünkü:) Psikologumuz tatilde ve stres altındayken kan hücrelerinin mikroskobik halini de gösterdi bize slaytları ile; tıkalı damarla açık damar arasındaki fark gibiydi, insan stres altında nefes alamaz ya doğru kanın içinde gezincek yer kalmamış bırakın nefeslensin:( 

Öyleyse yukarıdaki ilk resimdekinden yaptırabiliriz masa altlarımıza ne dersiniz:) Üstte dosyalar altta alabildiğine yeşil kırlar, yüzümüzde ölçülü bir gülümseme, kanımızda neşeli bir akış, hadi gülümseyin, bu sizin elinizde :))

Bir de şu hususu unutmadan geçmeyelim: Ne demişti beden dili eğitmenimiz Acar Acartürk "  Nezaket; maliyeti olmayan ancak satın alma gücü en yüksek bir değerdir"  

Çevreniz nazik, içten gülümseyen, kalbindeki kin, kıskançlık gibi virüsler için antivirüs programını sık sık güncelleyen güzel insanlarla dolsun, İlhan İrem'in dediği gibi en kötü günlerimiz hep böyle olsun:))   

HANDAN KILIÇ  

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder