28 Nisan 2014 Pazartesi

ÖMRÜNÜN SAATİ KAÇ?




Oldum olası popüler Amerikan filmleri yerine Avrupa sinemasını severim. Birçok insanın sıkıcı bulduğu festival filmlerine bayılırım. Fırsat buldukça gittiğim temalı film festivallerinde üst üste dört film seyretmişliğim vardır. Bu akşam da televizyondaki dört sinema kanalı arasında dolanırken bir filme rastladım. Baktım Avrupa sineması hemen izlemeye başladım: 

Satranç Kraliçesi adlı film 2009 yılı Alman-Fransız yapımı. Film Korsika'da geçiyor. Korsika Akdeniz'de bir Fransız adası. Orta yaşlı, eşi ve çocuğuyla birlikte hayat süren bir oda hizmetçisi olan Helen, bir gün bir çiftin satranç oynamasını izler ve hayran kalır. Bu satranç tutkusu hayata bakışını değiştirir ve sonunda onu şampiyonluğa taşır. Karşısına çıkan bir çok çeldiriciler de vardır ama ona satrancı öğreten adam sayesinde güçlenir. Çevreden yükselen tüm eleştiriler onu yolundan alıkoymaz. Bir ara temizlik yapıp satranç öğrenmek için gittiği yer konusunda dedikodular çıkıp evliliğinin tehlikeye girmesi üzerine satrancı bırakır ama mutsuz olur. Bunu gören kocası tekrar satranca dönmesini ister. Evine temizliğe gittiği ve önce onu muhatap almasa da öğrenme konusundaki çabasını gören ve ona temizlik karşılığında ders veren entellektüel adamın evine yeniden gitmesine müsade eder. Bu adam bir gün kadının yeterince piştiğini düşünerek bir turnuvaya katılmasını ister ve referans mektubu ile kadını gönderir. Ancak orada temizlikçi olduğu için aşağılanan kadın onuru kırıldığından adama gelerek mücadelesinden vazgeçtiğini haykırır gözyaşları içinde ve bir daha temizliği de gelmeyeceğini söylerken adam onu durdurur. Ölen karısından bahsetmeye başlar. Karısının yaptığı yağlı boya tabloları gösteren adam "Karım çok güzel resim çizerdi, yetenekli birisiydi ama kendisine hiç inanmadı. O öldüğünde onu kurtarabilir miydim diye düşündüm. Kurtaramazdım, çünkü kimse kimseyi kurtaramaz. Şüpheleri resimlerden çok daha güçlüydü. Senin eğitimin yok ama yeteneğin var. İnsanlar hiç bulamazlar ama hep ararlar. Buna ben de dahilim." diyerek kadını motive eder. Bu coşkuyla turnuvaya katılma kararı alan kadın kendisini aşağılayan adamı yenerek şampiyon olur ve Paris'e doğru yola çıkan gemiye gururla biner. Onu eleştiren herkes alkışlamaya başlar. Demek ki bu durum toplumdan topluma değişiklik gösteren bir değer değil insani bir durum; bir şeyleri başarana kadar herkes yolunuza taş koyar ve eleştirir, başardığınızda ise yanınızda yer almış gibi davranırlar. 

Her zaman seyrettiğim filmden bir cümle kalsa yedeğimde epey zenginleşirim diye düşünürüm. Bu filmde de vurulduğum cümleler " Yetenekli birisiydi ama kendisine hiç inanmadı." ve  "çünkü kimse kimseyi kurtaramaz."oldu.

Film sonrasında bir söz hatırıma geldi: "Zamanı okuyamayanlar onu yönetemezler" Söyleyen kimdi bilmiyorum ama doğru bir söz. Aslında hepimiz bu konuya eğilmeliyiz. Hayat su gibi akıyor.    Ömrümüzün hangi devresindeyiz, neler yaptık, neler yapmak istiyoruz. 

Nasıl bir kitaba başlarken önsözünü okur ve kitaba dair bir farkındalık kazanırız. Hayatımıza dair de bu bağlamda farkındalık kazanıp zamanı tanzim konusunda planlamalar yapmalıyız. 

Bir bilginin hayatımıza girmesi için gerekli olan aşamalar; fark etmek, idrak etmek, hayata geçirmektir ya işte çoğumuz biliyor anlıyor ama hayata geçirmede sınıfta kalıyoruz. Bunun en önemli sebeplerinden biri motivasyon eksikliğidir. Hedefinizi koyduktan sonra karşımıza çıkan çeldiricilerden de bizi sıyıracak " hadi" diyerek yüreklendirecek bir sebebe ihtiyaç duyarız. Ve eğer gerçekten bunu istiyor ve kalbimizi buna ayarlıyorsak Allah bir vesileyi hiç beklemediğimiz bir yerden gönderir. Bazen bir şiir, bazen bir film, bir kitap, dost dilinden dökülmüş söz, sevgiyle bakan bir göz,  size inanan bir yürek elinizi tutar. Bazen de sizi   kıskanarak arkanızdan konuşan, kötülük planları yapan birileri, düşmanca söylenmiş kelimelerin kalbinize düşen gölgeleri motive eder hedefinize. Hatta bu olumsuz motivasyon sebepleriyle karşılaşınca başta epey üzülürüz. Bize açtığı kapıları ise zamanla fark eder, iyi ki yaşamışım yoksa bugün burada olmazdım deriz. 

Her insan farklı fıtratta olduğundan başka bir şekilde motive olur. Kimi güzellikten etkilenir, kimi herşey iyi gittiğinde kendisi olmaktan uzaklaşır ve hedefini unutur. Zorluklar karşısında mücadele ederek motive olanlara da bunlar kapı açar. 

Öyleyse insan önce kendini tanımalı ve hayat yolunda hedefine doğru yürürken yanına alması gerekenleri iyi belirlemeli. Şuanda ömrünün hangi mevsiminde, neler yaptığının farkına varmalı, hayatına neleri ekleyip neleri çıkarması gerektiğini belirleyip ölüm gelmeden elinden gelenin en iyisini yapmalı. 

Yoksa tüm soruların cevaplarını bildiği halde zamanı iyi kullanamadığından sınav kağıdına cevapları yazamayarak zayıf not alan öğrenciler gibi oluruz. Ve hayatın telafileri de yaz okulları da yoktur.   

   HANDAN KILIC              

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder