14 Mayıs 2014 Çarşamba

TIPKI O SEDYE GİBİ KİRLENMESİN ÜLKEM…


Hepimizi derinden sarsan bir facia ile daha karşı karşıyayız.Bu nedenle edebi kaideleri düşünmeden içimden nasıl geldiyse öyle yazacağım bu yazıyı. Somadaki bu büyük kaza yürek dayanmayacak boyutta ölü sayısı hızla artıyor, belki daha büyük zorluklar kalanları bekliyor.İçeride hala kurtulmayı bekleyen 120 civarında insan var. Kurtarma ekipleri, savcılar herkes özveri ile çalışıyor. Çevre illerden ölü muayenesi yapmaya gelen savcılar olduğunu duyunca irkildim. Herkes olaylara kendi cephesinden bakar biz de olayın büyüklüğünü buradan anlıyoruz. Bir egeli olarak  da bağrımıza düşen ateş ayrı yakıyor.

Üç günlük milli yas ilan edilmiş. Yapılanlar nedense hep iş işten geçtikten sonra yapılıyor.Ve bu bizim canımızı daha çok yakıyor: Bir sürü eksiği olan, kaza anlarındaki kriz planları yapılmamış, eğitim verilmemiş,1300 tl maaş için 2000 bin metre derinliğe girmeyi göze alanların kendini iş buldum diye şanslı saydığı, sosyal devleti bir türlü gerçekleştirememiş devletine isyan etmeği aklından bile geçirmeden zorluklarla dolu yaşamını süren, alın teriyle helal lokma peşinde olan işçilerimizin çalıştığı bu maden mart ayında denetimde tam not almış.

Dünyanın en büyük maden işletmelerine sahip olan Almanya’da son 20 yılda meydana gelen kazalarda sadece 3 kişinin, bizde ise 900 kişinin ölmesi insanı çileden çıkarıyor. Her şeyi uygunsa niye kaza anında sadece bizim ülkemizde bunca insan ölüyor.İnsanın ilk aklına gelen bir şekilde mevzuatların boşluklarından yararlanıp yolunu bulan işverenlerle menfaat karşılığı eksikleri görmezden gelen denetleyiciler, kurumlar oluyor. Bir terslik olurda hasbelkader bir soruşturma geçirilir, dava falan açılırsa haklarında nasılsa bir şekilde sıyrılır herkes bu ülkede. Hiçbir şey yetişmese zamanaşımı kurtarır sürekli lehine düşünülmek zorunda kalan sanıkları. Ve bir olay daha unutulur gider.

Kalanlara ne olur, üç beş kuruş tazminatla ilk etapta teselli edilen ailelerin yüreğine düşen ateşi kim söndürebilir. Bir kadını çocukları ile bu zor hayat şartlarında  yalnız bırakmaya kimin hakkı vardır? Bir çocuğun ömrünce babasının, ağabeyinin, kardeşinin kokusunu bir daha duyamayacak olmasının bedelini kim öder? Bu ülkede hiç kimse!
Büyük bir faciadan saatler sonra kurtarılan işçinin o karaya bulansa da hak yiyerek şık takımları ile ortada gezen insanlardan daha  ak alnını hangimiz öpmeyiz? Onun o sedye kirlenmesin diyen hassasiyetidir işte bu ülkenin hala batmamasının sebebi. Devletinin malını bu denli düşünen insanların artmasıyla çıkacak Türkiye aydınlık günlere.

Dua edelim, evet ama dua dışında yapılması gerekenleri de yapalım artık bu ülkede. Özellikle denetim görevi yapan, yargı görevi yapan insanlar doğru olmalı, menfaatlere ya da baskı ve zorlamalara, tehditlere boyun eğmemeli ki, bunca insanın vebali üzerine kalmasın. İnsanın hayat prensibi bu dünyadan giderken geride şerefli bir ad bırakmak olmalı. Faydalı işler yapmak, vicdan sahibi olmak, buradaki mahkemeden kurtulsa da bir başka mahkemeden kaçamayacağını bilmek gerekli.  

Ama belki de en güzeli, burada da mahkemelerin fonksiyonunu yerine getirmesi, herkesin gönül rahatlığı ile hukuka  inanması. Bunun için de özellikle ülkenin her yerinde özveri ile çalışan hukuk insanlarına çok iş düşüyor.

Bu ülke adına hepimiz bir şeyler yapabiliriz, herkes bulunduğu yerde işini iyi yapsa, hak yememek birinci önceliği olsa nice sorunları aşarız. Mesela tıpkı o işçinin devletin sedyesini düşündüğü gibi, herkes elindeki imkanları kullanırken kılı kırk yaran bir hassasiyetle  davranmalıdır. Bir kağıdın dahi boşa harcanmadığı şekilde çalışmalı. En basitinden masamızda bulunan ataç ya da iğneler dahi yere düştü mü hemen almalı, yerine koymalı,  onlardan biri boş yere kullanıldığında tüyü bitmemiş yetimin hakkını gasbediyor olabileceğimiz, önümüze sunulan tüm imkanların vergisini ödeyen çalışanların teriyle alınmış olduğunu unutmamalı.

İşte o zaman tıpkı ölümden döndüğü anda bile devletinin malını düşünen o hassas işçi gibi huzurla yiyebiliriz ekmeğimizi. Bu dünyadan kefen dışında bizimle gelen bir şey yok, onun da cebi yok. Öyleyse az bir menfaat için yakmayalım güzel ülkemizi, onurumuzu, şerefimizi .             


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder