6 Haziran 2014 Cuma

GECELER FERAH BENLE, KAPKARA BENSİZ SABAH...



Her insanın bir fıtratı var. Ne zaman buna ters davransa, kendi olmaktan vazgeçse duvara tosluyor. Bir süre ısrar etse de, doğru olan bu yeni durum dese de kendine bir süre söz geçirebiliyor. Bu hal ne kadar uzarsa da o kadar acı çekiyor. En iyisi herkesin kendi doğrusunu önce kendi üzerinde kabul etmesi ve hayatta her şeyin aslına rücü edeceği gerçeğini unutmadan yaşaması.

Ben, annemin dediğine göre gece 23 00 sularında doğmuşum ve neredeyse üç yaşına kadar gece 03 00'ten önce uyumamış, anne ve babamı bu yönüyle epey zorlamışım. Büyüme çağında da gece yarısı olmadan uyuduğumu hatırlamıyorum.Okula gidiyoruz diye akşam 20 00 de yatan arkadaşlarım, kuzenlerim olsa da ben hep uykuya direnmişimdir. Sabah kalkmasını bilmiyorsunuz, akşam yatmasını diyen ünlü ebeveyn atasözünün çok sık muhatabı olsam da anlayacağınız şimdiki gece uykusundan mahrum nesilden çok önceleri, henüz doğarken başlamışım gece hayatına. 

Nerden çıktı şimdi bu konu derseniz, hemen açıklayayım: Bugün, biz doğarken ölmüşüz pardon, uyanmışız diyerek arabeske bağlayacağım bir gün yaşadım. 

Epeydir erken yatmayan biri olarak sabah erken kalkmam gerekeceğinden, bir de faydalı olan gece uykusu, mutlaka almalıyım diyerek ve tabi yine yeniden hayatıma çeki düzen vermek için erkenden yattım. Erken dediğim gece 01 00 suları:) Sabah da yedi civarı kalktım. 

Aslında sabahın erken saatlerini de severim.Hayatın uyanışı hep heyecan verir ama açıkçası çok da şahit olamıyorum. Az olan değerlidir hesabı erken kalktığım günlerin kıymetini biliyorum diyelim.

Bugün biraz rutin bir hayat yaşamak geldi içimden ve erken kalkıp kahvaltı hazırladım. Evi toparladım. Annem gibi sabahtan yemeğimi ocağa koydum. Epeydir uğraştırıcı yemekler yapmıyor, haşlama ve benzeri sağlıklı yiyecekler yiyiyor olmaktan gına gelmiş olmali ki, yemesini sevdiğim ama yapmasına üşendiğim kızartmalı yemeklere giriştim. Tabi sonrası kendimi banyoya zor attım. Kızartma kokusu beynime işlemiş ki hala her yer kızartma koksa da yemeğin lezzeti tartışılmazdı. 

Bunların nesi ilginç  diyeceksiniz; doğru rutin bir ev kadının hatta iş kadının yaptığı şeyler, erken kalk, kahvaltı hazırla, çocuğu okula, eşini işe gönder, ortalığı topla yemek yap, evi temizle, bir çay demle televizyonu aç otur keyifle izle. İşte bu herkesin sıkıldığı rutin dediği ve kırmak istediği hali bu gün epey süre sonra tekrar yaşamış olmak bana iyi geldi. 

Bir arkadaşım mutluluğu rutinin taşması olarak açıklardı. Ama rutin iyidir, yormaz bünyeyi, mutluluk yorucudur diye ilave ederdi. Ben de Nilüfer'in şarkısında da belirttiği gibi "Mutluluk bir çiçektir, bastığın yerde bitmez" gerçeğini tekrar idrak ettim.
   
Bu sabah erken kalkmak sanki hafifletmişti beni ve sek sek sekerekten çay demlemeye kadar olanki rutini yerine getirdim ama televizyon için erken diyerek masanın başına geçtim ve oh mis gibi pırıl pırıl ev, tam dosya okunacak yer ve zaman diyerek oturdum. Masamın yönünü de güne bakan çiçekleri gibi ışığa çevirip camın önüne yerleştim. Hava açıktı. Rutin hayat ne güzel diyerek dosya okumaya koyulmuştum ki, muhtemelen balkanlardan hücüm eden ve ülkeyi kaplayan kara bulutlar gök delinircesine coştu, yeni silinmiş parlak camlarım üstüne. Neyse dedim, havalar nasıl olursa olsun bizim havamız iyi olsun. Biz de okuyalım dosyamızı, bir dosya üzerine de panzehir bir şiir içelim ruhumuza ki dosyadan kalan pas kir üzerimize yapışmadan dökülsün ruhumuzdan ve kirlenmeyelim akmadığımız yerde dura dura diyerek bir gün geçirdim. 

Epey yorulduğumda ve sabahki enerjimden eser kalmadığını fark ettiğimde ve şiirlerin de etkisiyle derin bir hüzün uçurumundan yuvarlanıp denizin kenarına kadar gelince, üzerimden geçen hasret dalgasıyla kendime geldim. 

Ne oluyor dedim, sen gecelerin insanısın, ne oluyor böyle gündüzle bakışmalar. Topla kendini, bırak kanma gündüzün aydınlığına, sakın ola gecenin ışıltılarını kaçırma:) Gün içinde aynada gördüğüm silüetin soluk rengi birden kendime getirdi beni o ışıltıyı aradım gözlerimde. O an deli bir özlemek birikti içime kalktım bir doz ahmet altan attım yüreğime ve tüm özlediklerime itham ettim sitemle;

" Birden özleyiveriyorsunuz...

Çoktan unuttugunuzu sandiginiz
ya da yalnizca bir kere karsilastiginiz
ve özlemek için yeteri kadar tanimadiginiz birini
bir sabah çilginca özleyerek uyaniyorsunuz.
Rüyalariniz, içinizdeki o gizli,
esrarini ele vermez büyücü,
siz çarsaflarinizin arasinda,
bütün tehlikelerden uzak,
güvenle yattiginizi sandiginiz bir anda,
usulca ruhunuza sokulup,
sizden habersiz oralara yigilmis cephanelikleri
birer birer atesleyiveriyor.
infilaklarla sarsilarak uyaniyorsunuz.
Hayatinizda olmayan birini hayatiniza almak,
ona dokunmak,
onun sesini duymak için kivranirken
buluveriyorsunuz kendinizi...
Özlemek, o yakici istek,
bilinen herseyi ve önem sirasini degistiriveriyor.
Özlediginiz ise çok uzaklarda...
Yaninda olmasini istediginiz halde
yaninizda olmayan bir tek kisi,
yaniniza bile yaklasmadan,
hatta onu özlediginizden
ve onu istediginizden haberdar bile olmadan,
bütün hayati,
bütün görüntüleri eritip
baska kiliklara sokuyor...
Ahmet ALTAN"
         
Bu yazının da etkisiyle özlem kuyusunun derinlerinde gezerken bir arkadaşım aradı çık gel bir kahve içelim seninle deyince yağmura aldırış etmeden attım kendimi gönül dostumun iklimine. Nasıl özlemişsem artık, bu yazı seslenmiş gibi ruhuna aramıştı beni hiç beklemediğim bir anda. Koyu bir sohbetle, dertlerimizi takas edip özlemi bölüştük sert bir kahvenin aromasında. Eve dönmek gerekmese sabaha kadar oturabilirdik ama çok şükür ki evde bekleyenlerimiz vardı, istemeye  istemeye kalktık yerimizden ve koyulduk yola. Özlem derin olunca yol anlamadan geçip gitti altımızdan. Vedalaşıp ayrıldık bir daha ne zaman buluşuruz diye düşünerek gecenin ortalarında. 

Eve geldiğimde ise üç yıla yakındır görüşmediğim hallerinden bihaber olduğum bir arkadaşımdan gelen ileti ile karşılaşınca eski posta kutumda yenilendi ruhum ve tekrar doğdum küllerimden adeta. Hani bıraktığın yerden başlarsın ya bazı dostlarla, sıcaklığını yitirmemişti, gönül telimiz zamana inatla. 

Saat 23 00 ü geçerken bütün gün her türlü işi yapmış ve enerjisi tükenmiş biri olarak girdiğim akşamdan gündüzün sancılarını atmış biri olarak doğdum tıpkı yıllar önce dünyaya geldiğim saatte adeta:) 

Ve yine karar verdim, uzmanları değil, vücut saatimi dinleyecek fıtratıma ters düşmeyeceğim bundan sonra. Selam gece, selam sana. 

Işıltılı yıldızların gönlümde kaydıkça seninleyim. 
Nasıl özledim seni bir günde bilsen bereket şalını atardın üzerime, bırakmazdın beni uykunun kollarına. 

Özlemek nasıl güçlü bir duyguysa tüm özlediklerim bir bir çaldı gönül kapımı, gün içinde ferini kaybetmiş gözlerime ışık oldu adeta.

Ve en güzeli özledikleriniz tarafından özlenmek olmalı bu dünyada.

Merhaba gece...Merhaba sana...Özledim seni, gel şöyle bir sarılalım doya doya :)   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder