13 Temmuz 2014 Pazar

AÇILIN BEN UZMANIM, SOSYAL MEDYA UZMANI:)



İnsanlığın varolduğu günden beri çözemediği konulardan olan kadın erkek ilişkilerine el atayım dedim bugün. Sizi gözlüklerinizden kurtaran gözlüklü göz doktorları, saç eken kel dermatologlar, hayatında evlenmemiş evlilik terapistleri, çocuğu olmadan "çocuk nasıl yetiştirilir"i size anlatan bilumum isim altındaki uzmanların olduğu ülkede benim neyim eksik ki dedim ve bu gün bu mevzuya el attım. Gözlüklü değilim, kel hiç değilim, hatırı sayılır zamandır evliyim, üstelik anneyim. E bir de ahkam kesen bir mesleğe sahibim öyleyse gereğini gelin beraber düşünelim:

Birinci soru: Asırlardır çözülemedi, evlilik aşkı öldürür mü oldurur mu?

Cevap: Şairin dediği gibi her şey sen de gizli:) Karşındakinde ya da evlilik kurumunda arama problemi. İlişkiyi güzelleştiren de sensin bozan da !

Yok diyorsun duyuyorum, sen bizim beyle ya da hatunla yaşamak ne bilmiyorsun diye itiraz ediyorsun. Ama işte, dağına göre kar, sen istedin, sen çağırdın, ve şimdi mırın kırın ediyorsun.

İşte basit bir öneri "Eleştirisiz altı hafta" Bu esnada önemli olan çenenizi tutmak. Altı hafta boyunca misal "sen zaten hep böylesin" demek içinizden geldiğinde susmak hatta daha hızlı sonuç için her eleştiri yerine bir iltifat etmeyi becerirseniz bu sürenin sonunda karşınızda size aşık bir partner bulacaksınız, garanti:)


Unutmayın dünyadaki en güçlü afrodiziyak beğenidir. Bunu fark eden facebook bile beğen butonu koymuş, twitter fav'latmış değil mi:) İlla eleştirmek geliyorsa içinizden kendinize dönün ve eğer eleştirerek bir yere varıyorsanız kendinizi paylamaya devam edin. Bakalım düzelecek misiniz? Yoksa kendinizi de olduğunuz gibi sevmeyi deneyip sivri yönlerinizi törpülediğinizde mi daha iyi sonuçlar alacaksınız buyrun denemesi bedava.

Soru 2:  Ama hep ben çabalıyorum o bir şey yapmıyor?

Cevap: Naptın sorması ayıp, somurtup köşende oturunca gelip içini okumasını mı bekledin ey hatun kişi? Peki ya beyler siz naptınız? Sevip beğenerek aldığınız çiçeğinizi evinizin bir köşesinde küçük saksısına mahkum bir şekilde mi bıraktınız? Yoksa yerini sevdi mi, güneş alıyor mu, suyu var mı, gün geçip büyüdükçe saksısı ona yetiyor mu dönüp bir kez baktınız mı? Kadınlar çiçektir, su ister deyip durdunuz da suyu kuyusundan çıkarıp sundunuz mu çiçeğinize.


Kadın erkek ilişkisini hep bir tulumba örneğine benzetirim. Emme basma tulumba dedikleri alete önce siz bir miktar su koyarsınız sonra başlarsınız tulumbanın kolunu bir aşağı bir yukarı yani rutin çalışma şekliyle kullanmaya. Ve bir zaman sonra tulumbaya koydunuz sudan çok daha fazlası akmaya başlar önünüzde, dilerseniz kana kana içersiniz o yorgunluğun, susuzluğun üstüne ya da gider başka çiçekleri sulayacak tulumba zahmeti olayına baştan girersiniz. Ama mantık basit tüm kadınlar aynı model ve kullanma kılavuzu tek, tıpkı erkeklerin olduğu gibi:)


Soru 3:  Çocuk olunca her şey çok zor?

Cevap: şimdi koskoca sanatçılar yazmış söylemiş bütün yaz tepemizde dönmüş durmuş şarkılar, yetmemiş, uygulamış ve mutluluğun formülünü belirtmişler, Sen ben bir de bebek, evli, mutlu, çocuklu:) Vardır bunca şarkının bir hikmeti değil mi? Şimdi çocuk mevzuu gerçekten zor; tüm taraflar ama özellikle anne için daha zor Hatta bir psikolojik araştırma neticesinde başka hiçbir maddi manevi sıkıntısı olmayan bir kadının 7/24 iki çocuğa bakıyor olmasının depresyona girmek için yeterli bir sebep olduğu belirlenmiş. Çözüm yine basit; haftada bir gün kadına özgürlük tanımak ve çocuklara dair bir şey yapmama şansı vermek. Nasıl becerirsiniz bilmem ama kadın tetkik hakimi falan değilse bu da garantili çözüm. Malum yoğun çalışan kadınların depresyona girmesine sadece çocuklar sebep olmuyor, her biri bir çocuk kadar yoran dosyalar da başlı başlına bir sebep sıyırmaya:)

Ha bu arada bir konu daha var çocuğunuzu seviyorsanız onun için en iyi anne- baba kendi anne babasıdır. Yani neymiş en iyi kadın, çocuğunun annesi, en iyi erkek çocuğunuzun babasıdır:) Bunu da yazın kafada bir yere, nasılsa beyin bedava bu ülkede:)



Şimdi gelelim çağımızın vebası internet bağımlılığı ve elimizin altıncı, sigaracılar için yedinci parmağı haline gelmiş, aklımızı başımızdan alan akıllı telefon çılgınlığına:) Oyun saplantılılar için diyecek bir şeyim yok, Allah şifa versin ama sosyal medya bağımlılığını daha tedavi edilebilir buluyorum:) 


Tabi konumuz evlilik ve sosyal medya olunca bu güzel platformun kullanıcısı eşlerin dikkat etmesi gereken hususlar konusuna da değinmeden geçmeyelim. Öncelikle saygı duymak lazım. Evliliğin temeli değil midir zaten saygı. Sosyal medyada özgürlüğün de asgari koşulu saygıdır bence. Hepimizin kendimizle kalmaya, özel alanlarımızın olmasına ihtiyacı var. Evlendik diye yüzde yüz tüm vaktimizi beraber, aynı şeylerden hoşlanarak, aynı şeyleri okuyarak, aynı şeylere gülerek geçirecek değiliz. Farklılıklardır birliktelikleri yaşatan. Bir kadın ve erkek fıtratlarının gereğini yapsa muhtemelen eve aldığı gazeteyi bile ikiye böler. Zaten hayat her şeyi kendimiz okuyarak öğreneceğimiz kadar uzun değil. Bırakın bir kısmını eşiniz okusun ve size anlatacak bir şeyi olsun. Yoksa zaten sürekli birliktelik nasıl dostluğu bile tüketiyorsa sürekli birbirini gören insanlar da birbirinin güzellikleri konusunda farkındalıklarını yitirir. Çok yaklaştığınız birini göremezsiniz, o da sizin bu kadar yakınınıza girip onun özel alanını hiçe saymanızdan ötürü rahatsız olur ve uzaklaşır. Böylece birlikte ama yalnız iki yabancıya dönüşürsünüz.

Eşiniz elinden telefonu bırakmıyorsa onunla paylaşımlarınızı daha özelden yapın. Mesela whatsapp kullanın, line'laşın, kızdınız mı viber'leyin ama facebook üstünden kime beğen yapmış, bu kadın da kimmiş, bu adamın nesini beğenmiş, bak bak bir de yorum yazmış, şunun bir de mesaj kutularını karıştırayım bakalım ne yapıyor diye boşa uğraşmayın. Alın size bomba gibi bir fikir. Paylaşın sosyal medyayı:) Biriniz face'e takılın biriniz twitt atın. İkiniz de aynı platformda olmayı istiyorsanız da bir çözüm var elbet, birbirinizi takip etmeyin:) Beraber profil açanlara ise diyecek bir şey bulamıyorum, eşinize bu kadar güvenmez ve tepesinden inmezseniz o kendine ne yollar bulur, dağları deler, sizi kandırmayı kafasına koymuş biri için her devirde bir sürü yol vardı ama şimdi bin bir gece masallarını yeniden yazdıracak nice yol daha bulundu, benden söylemesi.



Bugün bir çok evliliğin bitmesine sebep olan sosyal medya çok masumdur demiyorum, söylediğim şey şu, siz birey olun, evlenirken neye söz verdiğinizi unutmayın, kendi haklarınızı kullanırken eşinizin de hakkını gözetin.Yazışırken eşinizin nasıl bir ölçüde kalmasını istiyorsa yüreğiniz o ölçüyü kendinize koyun ve ona göre diyaloglar kurun. Kimse görmüyor diye tüm kurallarınızı yıkıp salim bir kafayla dönüp baktığınızda sizin bile varlığından haberdar olmadığınız bir canavarın içinizden çıkmasına müsaade etmeyin. Eşinizin sizi denetlemesinden sıkıldıysanız siz kendinizi denetleyin ve bu konuda ona müsterih olacağı pencereler açın. Birey olun, kimse görmüyor demeyin sadece Allah görüyor da sanmayın, en kolay izlenen şey internet üstü yazışmalardır. Belki çocuğunuz bile bir kaç küçük hareketle hesabınıza girip sildiğiniz geçmişleri geri getirecek donanıma sahiptir, bilemezsiniz. Neymiş birey oluyoruz, eşimizin ensesinde beklemiyoruz, yaptığı yoruma, beğeniye karışmıyoruz. Hatta takip etmiyoruz ki akıl sağlığımız yerinde dursun ve bize en çok da kendimizi keşfetmemiz için verilmiş aklı içimize dönmeye kullanıyoruz. Yani neymiş eğitim şart, ama önce kendimizi.

Hasıl-ı kelam mutlu olmak için gerçek hayatta ve sosyal medyada birey olmayı birey kalmayı öncelemeliyiz. Kendi özel alanlarımıza gösterilmesini istediğimiz saygı ve özeni eşimize de göstermeliyiz. Vicdanımızı kendimize denetmen olarak atadıktan sonra, ölçülü kullanım ile yaşadığımız küçük hayatlardan kurtulup bizim gibi hisseden, düşünen, söyleyen başka insanların varlığının verdiği güçle hayatın yükünden sıyrılmalı ve nefes almalıyız. Çünkü insanı hayatta en güçlü kılan yalnız olmadığını bilmesi, bir facebook grubu bile olsa aidiyet duygusunu tatmin etmesidir.

Sosyal medyanın gücü, bize katkıları, kaybettirdikleri ile beraber uzun bir yazının konusu ama kısaca şöyle bakabiliriz bu mecrada karşılaştığımız olaylara; bazen gördüğümüz iyi örnekleri hayatımıza aktarıp kötüleri gördükçe gözümüzdeki yakınlık tozunu silmelerine vesile olmaları nedeniyle onlara da teşekkür edip evimize dönebiliriz aslında.

Siz siz olun, evdeki ve eldeki imkanları gözardı etmeyin, pazara kadar değil mezara kadar sevin. Kalkın sevdiğinize bir kazak örün, bir yumurta kırın, yanına bir küçük karanfil koyup önce facete fotosunu paylaşıp sonra yemesine müsaade edin. Tulumbayı susuz bırakmayın, yoksa çiçeğimiz de kurur, tarlanız da. Ya da kökünden sıyrılıp koşar suyu bulmaya. Bütün kadınlar çiçektir su ister. Bütün ayçiçekleri gibi yüzünü güneşe döner. Işık olun, su olun, büyütün ay çiçeklerinizi ki zamanı geldiğinde başını eğsin ve size çiğdemini sunsun en organiğinden.

Asırlardır çözülememiş bunca konuyu çözdük gördünüz mü? Alkışlar için teşekkürler, her yorumunuz size yeni bir yazı olarak dönecektir, korkak alıştırmayın parmaklarınızı, pamuk eller klavyeye, birlikte özgür günlere.

Hadi kalın sağlıcakla; bir de şimdi whatsapptan bir mesaj yazın siz burada rahat rahat sosyal medyada dolaşın diye içeride evin yükünü çeken eşinize. Cevapsız kalmayacaksınızdır, ayni ya da nakdi olarak ödemesini yapacaktır eşiniz, garanti:)

Not: Bu arada ben de sevgili eşime, bloga, face ve twittera ayırabildiğim tüm vakitler için bana hayatın her alanında sağladığı kolaylıklar, destek, saygı ve güven için çok teşekkür ediyorum. Varlığım varlığı ile anlam buluyor:))  


HANDAN KILIÇ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder